Korona Virüsün Akciğerler Üzerine Etkileri ve Korunma Yolları
Korona virüs bir diğer deyişle COVID 19 akciğerleri hedef alan ve hastada solunum problemlerine yol açan bir virüstür. Zatürreye ve solunum yetmezliğine yol açan korona virüsün akciğerler üzerine etkileri ve korunma yolları ile ilgili bilinmesi gerekenleri hekimimiz Uzm. Dr. Gersi ALISHA anlattı:
Korona Virüsün Akciğerler Üzerinde Etkisi
Korona virüsün en sık görülen belirtiler arasında; ateş, öksürük, nefes darlığı ve halsizlik yer almaktadır. Fakat hastalarda; ağızda tat bozukluğu, koku almada azalma, ishal, bulantı kusma, yaygın kas eklem ağrıları, baş ağrısı, boğaz ağrısı, göğüs ağrısı, balgamda kan gelmesi gibi çeşitli belirtiler görülebilir.
Korona virüs sigara içen insanlarda el-ağız hareketleri daha fazla olduğu için temas yolu ile virüsü ellerden ağıza götürerek enfekte olma ihtimali içmeyen insanlara göre daha yüksektir. Aynı zamanda sigara içmek solunum yollarını ve akciğerlerde sürekli bir inflamasyon oluşturduğu için ve mukus miktarı artarak solunum yolunun virüslerden kendini temizleme fonksiyonunu baskıladığı için risk artmaktadır.
Korona virüs belirtileri aynı olmakla birlikte sigara içen insanlarda COVİD 19 hastalığı sigara içmeyenlere göre daha ağır seyrediyor ve bu hastalarda yoğun bakıma yatma ihtiyacı yaklaşık 2 kat daha fazla artabilmektedir.
Öksürük birçok nedene bağlı ortaya çıkan bir belirtidir. Soğuk algınlığı, grip, mevsimsel allerjiler, reflü, astım, bakteriyel solunum yolu enfeksiyonları, gibi çeşitli hastalıklarda öksürük görülebilir o yüzden korona virüs enfeksiyonundan ayırımını yapmak kolay değildir. Ancak öksürük giderek şiddetleniyor, ateş ve nefes darlığı gibi şikayetler eşlik ediyorsa mutlaka COVİD 19 açısından hastanın değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öksürük giderek şiddetleniyorsa ve ateş, nefes darlığı, ishal, halsizlik, yaygın kas eklem ağrıları gibi şikayetler eşlik ediyorsa mutlaka doktora başvurmak gerekir.
Korona virüs solunum yolu ile alındıktan sonra asıl hedef olan akciğerlere giderler. Akciğerlerde bulunan alveollerdeki ( kesecikler) ACE 2 reseptörlerine bağlanarak hücre içine girerler. Hücre içine girdikten sonra kendi genetik materyallerini çoğaltarak akciğer hücreleri başta olmak üzere kalp ve böbrek gibi diğer organlara da zarar verebilirler.
Kesin tanı ağız veya burundan sürüntü yolu ile alınan örnekte virüsün genetik materyalinin PCR yöntemi ile tespit edilmesi ile konulmaktadır. Fakat solunumsal şikayetleri olan hastalarda zatürre varlığını ve yaygınlığını görmek açısından akciğer grafisi (röngent) veya bilgisayarlı tomografi (BT)çektirmek gerekmektedir. Akciğer grafisi daha kolay ve daha az radyasyon içerdiği için tercih edilmektedir fakat bilgisayarlı tomografi ile akciğer dokusu daha ayrıntılı görülebilmekte ve eşlik eden başka bir akciğer patolojisinin olup olmadığı tespit edilmesi daha kolaydır.
Korona virüsün, insandan insana bulaşma hızının yüksek olması, hastalığa bağlı şikayetler gelişen hastaların yaklaşık %10-15 kadarında hastaneye yatmayı gerektiren zatürreye ve solunum sıkıntısına hatta dünya geneline bakıldığında %5 lere varan ölüm oranı nedeniyle tüm dünyada halk sağlığını tehdit eden önemli bir salgındır.
Yeni korona virüs hastanın vücuduna girdikten sonra asıl hedef organ olan akciğerlere ilerler ve akciğer keseciklerindeki ( alveol ) ACE 2 reseptörlerine bağlanarak hücre içine girerler. Burada çoğalmaya başlayan virüslere karşı bağışıklık sistemi hücreleri saldırıya geçer ve akciğerlerde iltihap hücreleri birikmeye başlar. Bağışıklık sistemi bu virüs hücrelerini sınırlandıramazsa veya sitokin fırtınası dediğimiz bağışıklık sisteminin şuursuzca saldırısı başlarsa akciğer keseciklerinde sıvı birikimi (ARDS) akciğerlerin suda boğulması, kalp kasının hasarlanması ve böbrek hasarı gibi çoklu organ hasarı meydana gelebilir ve maalesef bu durum ölümle sonuçlanabilir.
– İleri yaş
– Yüksek tansiyon
– Diyabet
– Kronik kalp rahatsızlığı
– KOAH
– Kronik böbrek yetmezliği
– Kanser hastaları
– Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanan hastalarda, COVID19 enfeksiyonu daha ağır seyredebiliyor ve bu hastalar normal insanlara göre daha yüksek risk altındadır.
KOAH tanılı hastalar, hastalığı daha ağır geçirme açısından yüksek risk grubunda oldukları için sosyal mesafe ve el hijyeni gibi korunma tedbirlerini daha sıkı uygulamalılar. Ev içindeki diğer aile fertlerinden bile kendilerini izole etmeliler ve ortak alanlarda mutlaka cerrahi maske kullanmalıdırlar. Hava kirliği, sigara dumanı gibi etkenlerden mutlaka uzak durulmalıdır. KOAH hastalığı ile ilgili şikayetlerin hafif değişikliklerinde bulaşma riskini arttırmamak için hastaneye gitmeden takip eden doktora telefon ile ulaşıp fikir alışverişinde bulunmak daha uygun olur. Hastanın şikayetlerinde ağırlaşma olması durumunda mutlaka en yakın hastaneye başvurmaları gerekmektedir.
KOAH’ta kullanılan rutin nefes açıcı veya kortizonlu spreylerin COVİD 19 hastalığını tetiklediği veya ağırlaştırdığı ile ilgili herhangi bir veri yoktur. Hastalar rutin kullandıkları bu ilaçları mutlaka kullanmaya devam etmelidir. İlaçları bırakmaları durumunda solunum şikayetleri artacağı gibi COVİD 19 hastalığı daha ağır seyredebilir. Ayrıca bakteriyel zatürre riskini azaltmak için zatürre aşısı yaptırmaları faydalı olabilir.
Astım hastaları ile ilgili COVID19 açısından daha yüksek risk taşıdıkları veya hastalığı daha ağır geçirdikleri ile ilgili herhangi bir veri yoktur. Astım hastalarının sağlıklı bireylerle aynı riskleri taşıdığını ve korunmak için sosyal mesafeye ve el hijyenine dikkat etmeleri gerekmektedir.
Astım hastalarının rutin kullanmakta oldukları kortizonlu veya nefes açıcı spreyler COVID19’u tetiklediği ile ilgili herhangi bir veri yoktur. Bu yüzden astım hastalığını kontrol altında tutmak için rutin kullandıkları bu ilaçları mutlaka kullanmaya devam etmelidirler. İlaçları bırakmaları durumunda astım alevlenebilir ve COVID19 hastalığına yakalanmaları durumunda hastalık süreci daha ağır seyredebilir.
Yüksek ateş ve öksürük diğer viral ve bakteriyel enfeksiyonlarda da ortak belirtiler olabileceği gibi salgın döneminde bu belirtilerin gelişmesi durumunda ilk akla gelen COVID19 olmaktadır. Yeni başlayan yüksek ateş ve öksürük şikayetleri mutlaka COVID19 açısından hasta mutlaka değerlendirilmelidir.
Korona virüs COVID19 hastalarının tedavi ve iyileşme süreleri; hastalığın ağırlık derecesine ve kişinin yaş, eşlik eden bir hastalığının olup olmaması ve bağışıklık sistemi ile ilgili değişmektedir. Hastaların yaklaşık % 85’i hastalığı ayaktan hafif şikayetlerle geçirmektedirler. Şikayetler ise 5-7 gün kadar sürmektedir.
%15’lik bir kısmında ise hastaneye yatmayı gerektiren zatürre ve solunum sıkıntısı gelişmektedir. Bu hastalarda iyileşme süresi 10-14 gün arasında değişmektedir.
Yoğun bakım takibi gerektirecek kadar solunum yetmezliği gelişen hastalarda ise tedavi ve iyileşme süresi 3 haftaya kadar uzayabilmektedir.
Korona virüs geçirip iyileşen hastalarda, akciğerde kalıcı bir etkinin olup olmayacağı ile ilgili bilimsel veriler için daha çok erken süreçteyiz, bunun için zamana ihtiyaç vardır. Fakat hastalığı ağır geçiren bazı hastalarda akciğerlerde bir miktar fonksiyon ve volüm azalmasının geliştiği görülmüştür. Bununla ilgili bilgiler ilerleyen zamanda daha net olacaktır.
Korona virüs COVID19 türü yeni bir virüs olduğu için bunu söylemek çok zor. Fakat diğer solunum virüslerinden, elimizde olan bildiğimiz verilere göre bir virüsün tekrar bir salgına dönüşmesi için genetik materyalinde büyük bir değişiklik olması gerekmektedir.
Korona virüs COVID19 yeni bir virüs olduğu için bunu söylemek zor olmakla birlikte iyileşen insanlarda vücutta virüse karşı bağışıklık gelişmektedir ve bu kazanılmış bağışıklık aylarca sürebilmektedir. Virüste büyük bir mutasyon gelişmedikçe tekrar yakalanma riski düşüktür.
Akciğer kanseri geçirmiş hastalar sosyal mesafeye mutllak uymalı, el hijyenine dikkat etmeli, sağlıklı beslenmeli ve kaliteli bir uyku uyumalıdır. Fakat aktif akciğer kanseri olan ve tedavi alan hastalarda, hastalığın daha ağır geçme riski daha yüksektir ve bu hastalar tedbirlere daha sık uymalı ortak ortamlarda mutlaka maske takmalı, evdeki diğer fertlerden bile kendini izole etmesinin yanında, beslenme ve uykuya dikkat etmelidir.
Kemoterapi tedavisi bağışıklık sistemini zayıflattığı için virüsün bulaşması durumunda hastalık daha ağır seyredebilmektedir. Bu yüzden kemoterapinin zamanı ve uygulanacak ilacın dozu; hastayı takip eden doktor tarafından kanser hastalığının durumuna göre, fayda ve zarar oranı hesaplanarak dikkatle ve sıkı önlemlerle takip edilerek karar verilmelidir.
Radyoterapi ise lokal bir tedavi olduğu için bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkileri daha azdır. Fakat buna da ışınlanacak organ ve yerine göre hastayı takip eden doktorlar tarafından karar verilmesi daha doğru olur.